Bu makale mülksüzlük ve yaralanabilirlik kavramlarını Judith Butler, Emmanuel Levinas, Giorgio Agamben ve Jacques Derrida’nın felsefesi üzerinden tartışırken, bu kavramları insan – hayvan ayrımı düzleminde tartışmaya açar. Hayvan türlerinin mülksüzlüğü onların habitatının kayboluşu veya elinden alınışı ile ilgili olduğu kadar, etik, politik ve teorik varsayımları da kapsayan bir durumdur. Yazar bu yazıda Butler’ın kırılgan hayat fikrinin yalnızca insanı düşünmek için değil, aynı zamanda insan olmayan canlıları da düşünmek için önemli bir yaklaşım olabileceğini tartışmaya açar. Yani Butler’ın anlattığı, hayatı diğerlerinden daha değersiz olan insanların aşırı kırılganlığı fikrinden de öteye gidip, hayvanın sorgulanmaz, sınırsız, koşulsuz, yani mutlak kırılganlığını inceler. Levinas’ın Nazi kampında tutsaklığını anlattığı bir yazısından yola çıkarak biyopolitika alanındaki eleştirel yaklaşımları irdeleyen yazı, çağdaş İtalyan düşünürü Agamben’in, uzun bir felsefi ve hukuki gelenekten beslenerek ortaya koyduğu, “çıplak hayat” kavramını ve bunun hayvanla olan ilişkisini inceler. Ayrıca, Ludwig Wittgenstein’in ünlü gözleminden hareketle hayvanın dilsizliği konusuna değinir, insan hayvan çalışmalarının bu konuda, ikiye ayrıldığını gösterir: bir grup kıta felsefesinin bu hayvanın tekilliği ve temsil edilemezliği konusunda hem fikirken, hayvan hakları ekolü hayvan için dilsizlik diye bir şeyin olmadığını, onların bilerek susturulan veya istenerek duyulmayan sesleri olduğunu savunur. Yazı son olarak bu konunun irdelendiği iki edebi eseri, Ada Limon’un “Bir İsim” şiiri ve Cervantes’in Köpeklerin Diyaloğu adlı kıssadan hisse veya sergüzeşt diye adlandırabileceğimiz kısa hikayesini inceleyerek hayvanı yalnızca insanın mecazı olarak düşünebilen bir kültürel geleneğin eleştirisini yapar.
Ozen Dolcerocca (2017). Bu Kadar Alegori Yeter!’: Hayvan, Dil ve Mülksüzlük Üzerine. COGITO, 87, 185-197.
Bu Kadar Alegori Yeter!’: Hayvan, Dil ve Mülksüzlük Üzerine
Ozen Dolcerocca
Primo
2017
Abstract
Bu makale mülksüzlük ve yaralanabilirlik kavramlarını Judith Butler, Emmanuel Levinas, Giorgio Agamben ve Jacques Derrida’nın felsefesi üzerinden tartışırken, bu kavramları insan – hayvan ayrımı düzleminde tartışmaya açar. Hayvan türlerinin mülksüzlüğü onların habitatının kayboluşu veya elinden alınışı ile ilgili olduğu kadar, etik, politik ve teorik varsayımları da kapsayan bir durumdur. Yazar bu yazıda Butler’ın kırılgan hayat fikrinin yalnızca insanı düşünmek için değil, aynı zamanda insan olmayan canlıları da düşünmek için önemli bir yaklaşım olabileceğini tartışmaya açar. Yani Butler’ın anlattığı, hayatı diğerlerinden daha değersiz olan insanların aşırı kırılganlığı fikrinden de öteye gidip, hayvanın sorgulanmaz, sınırsız, koşulsuz, yani mutlak kırılganlığını inceler. Levinas’ın Nazi kampında tutsaklığını anlattığı bir yazısından yola çıkarak biyopolitika alanındaki eleştirel yaklaşımları irdeleyen yazı, çağdaş İtalyan düşünürü Agamben’in, uzun bir felsefi ve hukuki gelenekten beslenerek ortaya koyduğu, “çıplak hayat” kavramını ve bunun hayvanla olan ilişkisini inceler. Ayrıca, Ludwig Wittgenstein’in ünlü gözleminden hareketle hayvanın dilsizliği konusuna değinir, insan hayvan çalışmalarının bu konuda, ikiye ayrıldığını gösterir: bir grup kıta felsefesinin bu hayvanın tekilliği ve temsil edilemezliği konusunda hem fikirken, hayvan hakları ekolü hayvan için dilsizlik diye bir şeyin olmadığını, onların bilerek susturulan veya istenerek duyulmayan sesleri olduğunu savunur. Yazı son olarak bu konunun irdelendiği iki edebi eseri, Ada Limon’un “Bir İsim” şiiri ve Cervantes’in Köpeklerin Diyaloğu adlı kıssadan hisse veya sergüzeşt diye adlandırabileceğimiz kısa hikayesini inceleyerek hayvanı yalnızca insanın mecazı olarak düşünebilen bir kültürel geleneğin eleştirisini yapar.I documenti in IRIS sono protetti da copyright e tutti i diritti sono riservati, salvo diversa indicazione.